Türkiye’nin tarım sektörü, ülke ekonomisinin bel kemiğini oluştururken aynı zamanda çevre sağlığı ve gıda güvenliği konularında büyük sorumluluklar üstlenmekte. Ancak, pestisitlerin yoğun kullanımı çevresel bozulmalardan insan sağlığına kadar birçok riski beraberinde getiriyor.
Pestisit kullanımı Türkiye tarım sektöründe vazgeçilmez bir öge olsa da, çevre ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri nedeniyle dikkatli ve sistemli denetim gerektirmekte. Türkiye’nin pestisit kullanımını yeniden değerlendirmesi, gıda güvenliği ve çevrenin korunması açısından büyük önem taşımakta.
Pestisit kullanımının ülke genelindeki durumu
Türkiye’de pestisit kullanımı, 2015 yılından bu yana düzenli olarak artış göstermekte. 2022 yılında toplam pestisit kullanımı, bir önceki yıla göre %4,5 oranında artarak 55.374 tona ulaşmıştı. Kullanılan pestisitlerin %35,1’i fungisit, %26,3’ü herbisit ve %22,0’sı insektisitlerden oluşmakta. Antalya, Manisa ve Mersin gibi tarım yoğun iller, pestisit tüketiminde başta gelmekte.
Konvansiyonel tarımda pestisitlerin rolü ve etkileri
Konvansiyonel tarım, yüksek verim hedefleyen bir sistem olarak pestisitlere büyük ölçüde bağımlı. Ancak konvansiyonel tarım yöntemleri, kısa vadeli kazanımlara karşılık uzun vadede ciddi çevresel bedellere mal olmakta.
Özellikle pestisitlerin su kaynaklarına karışması, yeraltı suları ve akarsuların kirlenmesine yol açarak hem ekosistemleri hem de halk sağlığını tehdit etmekte.
Organik tarım ve biyolojik mücadele teknikleri
Organik tarım, kimyasal pestisit kullanımını minimuma indirirken, ürün rotasyonu, biyolojik mücadele ve doğal gübre kullanımı gibi sürdürülebilir yöntemleri benimseyerek çevre dostu bir üretim modeli sunuyor. Bu tarım yönteminde zararlılarla mücadelede biyolojik kontrol ajanları ve doğal düşmanlar tercih edilmekte.
Biyolojik mücadele, zararlı organizmaların doğal düşmanları aracılığıyla kontrol altına alınmasını sağlar ve ekosistemin dengede kalmasına yardımcı olur. Örneğin, böceklere karşı yönlendirilmiş yaban arıları ya da Bacillus thuringiensis gibi biyolojik ajanlar, hedef zararlılarda etkili olurken çevreye zarar vermez.
Türkiye’nin uluslararası ticaret ilişkileri ve düzenlemeler
Türkiye, tarımsal ürün ihracatında önemli bir aktör olarak AB, Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarlarıyla yakından çalışmakta. Ancak, ihracatçıların pestisit kalıntıları konusundaki uluslararası standartlara uyum sağlaması zorunlu. Avrupa Birliği, pestisit kullanımı ve kalıntı limitleri konusunda sıkı düzenlemeler uygulamakta. AB’de aktif madde izinleri sıkı bir şekilde denetlenmekte ve kalıntı limitleri, maksimum izin verilen düzeyler olarak belirlenmekte. Ayrıca, çevreye ve insan sağlığına zararı bilinen pestisitlerin kullanımı tamamen yasaklanmış durumda.
Örneğin, Türkiye’nin en önemli tarım ürünlerinden biri olan fındık, yüksek kaliteli üretimi ve dünya çapındaki talebiyle Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlamakta. Ancak, Avrupa Birliği’nin sıkı pestisit düzenlemeleri, fındık ihracatını doğrudan etkileyebilmekte. Bu düzenlemelere uyum sağlanmaması durumunda, ihracat kotalarının düşmesi veya ürünlerin geri çevrilmesi riski bulunmakta. Benzer şekilde, kiraz ve turunçgiller gibi ürünlerde pestisit düzenlemelerine uyum, Türkiye’nin uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü belirleyen kritik bir faktör.
Ayrıca, Türkiye’de pestisitlerin kayıt ve denetim süreçleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülmekte ve uluslararası normlarla uyumluluk sağlanmakta. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin çeşitli uluslararası çevre anlaşmalarına taraf olması, pestisit kullanımını azaltmaya yönelik çalışmaları desteklemekte.
Pestisit kullanımını azaltma çalışmaları
- Eğitim programları: Çiftçilere pestisitlerin bilinçli kullanımı konusunda eğitimler verilmekte, doğru uygulamaları benimsemeleri sağlanmakta.
- Entegre mücadele: Zararlılarla mücadelede kimyasal yerine biyolojik ve biyoteknik yöntemler teşvik edilmekte.
- Yasal düzenlemeler: Zararlı pestisitlerin kullanımını sınırlandıran veya yasaklayan politikalar uygulanılmakta.
Başarılı uygulama örnekleri
Antalya’da bazı üreticiler biyolojik mücadele yöntemlerini benimseyerek ihracat pazarlarında yer edinmeyi başardılar. Organik ürünlere olan talebin artmasıyla birlikte, bu üreticiler ekonomik kazanç sağlarken çevreye zarar vermeyen bir üretim modeli geliştirdiler.
Benzer şekilde, Ege Bölgesi’nde üzüm üreticileri, Avrupa standartlarına uyum sağlayarak pestisit kalıntısı olmayan ürünlerle uluslararası pazarda avantaj elde ettiler.
İleriye dönük perspektif
Organik tarım ve biyolojik mücadele gibi çevre dostu uygulamaların yaygınlaştırılması, hem sürdürülebilir tarım hem de gelecek nesiller için son derece önemli. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin uluslararası ticaret ilişkilerinde rekabetçi kalabilmesi için pestisit düzenlemelerine uygunluğunun, titizlikle sürdürülmesi kritik bir gereklilik.
Ayrıca, yerli araştırma ve geliştirme çalışmaları teşvik edilerek daha çevre dostu pestisit alternatiflerinin geliştirilmesi sağlanabilir. Dijital tarım teknolojilerinin yaygınlaştırılmasıyla, pestisit uygulamaları optimize edilerek hem çevre hem de ekonomik kaynakların korunması mümkün hale gelebilir.