NewsIgnifer
NewsIgnifer Menu
  • Çerezler ve Gizlilik İlkeleri
  • Checkout
  • Cookie Policy (EU)
  • Hakkımızda
  • Kullanım Koşulları
  • Login/Register
  • My account
  • Reklam & İletişim
  • Sample Page
  • Sürdürülebilirlik
  • Takip et
  • Teşekkürler
  • Yeşil Enerji, Enerji Hisseleri, Yeşil Endeks, Sürdürülebilirlik, Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Haber Ekip
  • Yeşil Haber Yazarlar
  • Yeşil Haber’de en çok okunan 100 makale
  • Yeşil Haber’de öne çıkanlar
NewsIgnifer Logo

Search

Ekonomik model olarak sürdürülebilir kalkınma

Sürdürülebilirlik kavramını sistematik bir çerçevede ilk ele alanlardan Hans Carl von Carlowitz’den günümüze, son 300 yılda, hem fikrin kapsamı hem de etki alanı son derece gelişti. Fikrin çıkışında, ormancılığı sürdürülebilir bir ekonomik model içerisinde gerçekleştirmenin formülü olsa da, küresel ölçekte bugün her alanda sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma en öncelikli gündem maddelerinin başında geliyor.

Sürdürülebilir kalkınma için benzer anlamlar ifade eden birçok tanımlamalar yapmak mümkün.

En kapsayıcı olanlarından birisi, “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını ellerinden almadan, şimdiki neslin ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir iktisadi sistem” olabilir. Bu iktisadi sistemin tesis edilmesi ve devamı ise küresel ölçekte bir sürdürülebilir kalkınmadan geçmektedir.

Kavramsal olarak küresel sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma 1990’ların başından itibaren çevre konferanslarında gündeme girmeyi başarsa da, kapsamlı ve somut bir durum tespiti ile hedeflendirme 2012’de Brezilya’da toplanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilirlik konferansında gerçekleşmiştir.

KALKINMA VİZYONU

“Accelerate2030” global ismiyle açıklanan kalkınma vizyonu kapsamında, tespit edilen sorunlara yönelik oluşturulan amaçlar, takip edecek 15 yıla ışık tutması amacıyla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından Ocak 2016’da açıklanmıştır. 17 amaçtan oluşan bu kümede, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmasından, yoksullukla mücadeleye, sorumlu üretim ve tüketimden, erişilebilir ve temiz enerjiye kadar birçok farklı alan bulunmaktadır.

Bu yaklaşım ve amaçların oluşturulmasının dünyamıza en önemli yönlendirmelerinden birisi, sorunların kapsayıcı olarak belirlenmesi ve topluma açıklanmasının ötesinde bu amaçlara ulaşma mücadelesiyle beraber sunulan ekonomik anlayıştır. Bu anlayış ile toplumların, kurum ve kuruluşların, bireylerin potansiyellerinin gerçekleştirmesinin önünün açılması ve bunu yaparken gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanma olanaklarının da garantiye alınması planlanmaktadır.

KİŞİ BAŞI KARBON AYAK İZİ 2 TONDAN 5 TONA

1950’den günümüze, dünya geneline bakıldığında, kişi başı yıllık 2 tondan 5 tona yükselen bir karbon ayak izi ve 2,5 milyardan 8 milyara ulaşan bir nüfusla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu da, toplam çevresel etkimizin 7 kattan fazla arttığı bir dünyada yaşadığımızın göstergesidir. Her geçen gün katlanan nüfus, artan çevresel etki ve büyüyen ekonomiye yönelik olarak, son 70 yıldaki yaklaşımla dünyamızın bir 70 yılı daha kaldırıp kaldıramayacağı önemli bir soru işareti olarak karşımıza çıkmaktadır. Tam da bu noktada, 2012’den bu yana konuşulan sürdürülebilir kalkınma amaçlarının daha da öne çıkarılması kaçınılmazdır.

Yaygın kanının aksine, ekonomik gelişim ve sürdürülebilir kalkınma arasında önemli bir ilişkinin varlığı söz konusudur. Örneğin, 5, 8 ve 10’uncu amaç açısından kapsayıcılığı olan kadın istihdamının artırılarak kadınlara yönelik eşitsizliklerin azaltılmasına yönelik çalışmalar, her kadının öncelikli ihtiyaçlarının karşılanması sonrasında kendini gerçekleştirmesine olanak tanınması ve bununla beraber toplumsal ölçekte önemli bir refah artışı olacağı öngörülmektedir.

McKinsey tarafından 2015’te yayımlanan, “The Power of Parity: How Advancing Women’s Equality Can Add $12 Trillion to Global Growth” rapordaki metodolojinin ülkemize uygulanması, kadın ve erkek arasındaki istihdam farkının kapanması durumunda ülkemizde 150 milyar dolarlık ek bir GSYİH’nin oluşacağı belirtilmektedir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR KALKINMA İÇİN SÜREÇ ODAKLI ŞİRKETLER

Söz konusu iktisadi ve çevresel küresel dönüşümün gerçekleşmesinde en önemli görev ve sorumluluk, çok uluslu şirketlerin başı çektiği özel sektöre düşmektedir.

Bir yandan sürdürülebilir kalkınma yolunda imzalanan anlaşmalarla birlikte küresel değişiklikler bir yandan yeniden şekillenen tüketici yönelimleri, bir yandan da hantallaşan devasa yapılar içerisinde bulunan çalışan beklentileri göz önüne alındığında, bu dönüşümün en önemli paydaşı olması beklenen bu şirketlerin yaklaşımlarında hangi başlıklar yer almalı sorusuna özel bir dikkat vermemiz gerekiyor. Bu başlıkları şöyle sıralamak ve özetlemek mümkün: :

SÜRDÜRÜLEBİLİR İNSAN KAYNAĞI YÖNETİMİ

Her geçen gün potansiyel çalışan havuzuna dahil olan adayların birçoğunun beklentisi hayatını idame ettirmek için elde edilecek gelirin ötesinde anlamlar kazanmaktadır. “Nasıl bir amaç uğruna çalışıyorum?” veya “Çalıştığım şirketin kurum olarak sosyal ve çevresel etkisi nedir?” gibi eskiden akıllara gelmeyen ancak değişen dünya ve jenerasyonla birlikte gündemde yer bulan bu konular artık çalışanlar arasında sıklıkla sorgulanmaktadır.

Brookings Institute tarafından 2014  yılında Amerika’da yayımlanan “How Millennials Could Upend Wall Street and Corporate America” raporunda, 2025 yılında çalışma hayatındaki her dört kişiden üçünün Y jenerasyonu olacağı projeksiyonu paylaşılıyor. Bu jenerasyondaki beklentileri göz önüne alamayan şirketlerin insan kaynağı yönetiminde başarılı olma ihtimali son derece düşük olacaktır.

Peki Y jenerasyonu, sürdürülebilir kalkınma perspektifinden önceki kuşaklardan beklentilerde nasıl farklılaşıyor? CONE İletişim Ajansı tarafından, değişen kuşak ile iş hayatındaki dönüşüm beklentilerini anlamaya yönelik olarak 2016 yılında Amerika’da yapılan bir çalışmada, Y jenerasyonu çalışanların %67’sinin, sosyal ve çevresel etkinin ölçümlenmediği bir şirketteki çalışmak istemediği ortaya konmaktadır.

Dolayısıyla en nitelikli personeli istihdam etme yarışındaki şirketler, sürdürülebilir bir insan kaynağı sağlanması için bu beklentilere uygun dönüşümleri gerçekleştirmek zorunda kalacaklardır.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARI VE HEDEFLENDİRME

Çok uluslu, kurumsal şirketlerin bir çoğunda son beş yılda sürdürülebilirlik kavramı daha kapsayıcı, daha üzerine konuşulabilir, ölçümlenebilir, raporlanabilir hale gelmeye başlamıştır. Artık şirketin faaliyetlerinin karbon ayak izi hesaplamasından, çalışan havuzundaki kadın-erkek oranına kadar, 17 hedefin birçoğuna yönelik takip ve hedeflendirme mekanizmaları oluşmaya başlamıştır.

New York merkezli, sürdürülebilirlik odaklı danışmanlık firması G&A Institute tarafından 2020 yılında açıklanan raporlamada, S&P 500 firmalarından %90’ının kurumsal sürdürülebilirlik raporlarını yayımladığı gözlenmektedir. Şirketler tarafından yayımlanan bu raporlarun çoğunluğunda, Accelerate2030 Birleşmiş Milletler Vizyonuyla paralel olarak, çevresel etkisini ölçümleyen ve gelecek her yıl için faaliyet gösterdiği alandaki birim başına çevresel etkisini azaltacak hedeflendirmeler konulmakta, bu hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik hem kurum içi hem de farklı kuruluşlarla iş birlikleri gerçekleştirilmektedir.

Danışmanlıktan, teknolojiye, sigortadan bankacılığa kadar, listedeki diğer şirketlere göre çevresel etkisi çok sınırlı şirketlerin de yer aldığı bu kurumsal devlerin sürdürülebilir kalkınmaya dair takip metrikleri ve yıldan yıla geliştirmek amacıyla koydukları hedefler dönüşümün olmazsa olmazlarındandır.

KURUM İÇİ GİRİŞİMCİLİK FIRSATLARI İLE SOSYAL GİRİŞİM İŞ BİRLİKLERİ

Kurum içi girişimcilik, pek de bilinmeyen adıyla “intrapreneurship”, ülkemizdeki hemen hemen tüm şirketler için henüz yeni bir kavram olsa da, ilk ortaya çıkışı 40 yıl öncesine dayanmaktadır.

Kategorik tanımı: “Bir işletme bünyesinde bulunan yetkinlik ve kaynaklardan istifade ederek, farklı dikeylerde uzmanlık ve gelişim sağlamaya yönelik girişimler yaratılması” olarak yapılabilir. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarını göz önünde bulunduran, ürün ve hizmetlerin dönüşümünde, bu kadar farklı alanlarda hizmet veren devlerin pek de alışık olmadığı bir hız ve bu alanda derinlik gerekmektedir.

Sosyal girişim, kavramsal doğuşu itibariyle 1980’lere kadar uzanmasına rağmen, ülkemizde genellikle bilinmeyen ya da yanlış bilinen bir iktisadi yaklaşımdır. En yalın haliyle, toplum yararına bir işten para kazanan işletme olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla ortaya konan öncelikli toplumsal sorunlara yenilikçi çözüm sunması ise benzersiz bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır.

“FAİL FAST, LEARN FAST”

Alanında sunduğu dikey derinlik, “fail fast learn fast” yaklaşımıyla risk alma kabiliyeti ve küçük ölçekte denemeler sonrası başlangıç ve ölçekleme açısından sosyal girişimler, risk alırken oluşan fırsat maliyeti ve bütçe, insan, ekipman kaynağı zenginliği aşısından kurumsal şirketler arasında kurulacak bir işbirliği sürdürülebilir kalkınmaya yönelik hızlı, doğru ve ölçeklenebilir adımların atılmasında çok önemli bir katalizör haline gelmektedir.

Deloitte Almanya tarafından 2014 yılında yayımlanan, yeni şirket yapılarına dair iç görülerini elde etmeye yönelik bir çalışmada, Fortune500 listesinde 1955’te bulunan şirketlerin yüzde 88’inin 60 yılda dönüşüme ayak uyduramayarak ya küçüldüğü veya iflas ettiği ya da birleşme ve satın almalar ile kaybolduğu belirtilmektedir.

Mevcut kaynaklardan en önemlisi olan insan kaynağının, etkili ve sürdürülebilir şekilde kullanabilen şirketlerin kendisine bir kaldıraç etkisi yaratacağı ve alanında da her türlü inovasyonu hızlandırabileceği ortaya konmaktadır.

Apple, Siemens, Xerox gibi küresel devlerin birçok ürün ve hizmeti bu vb yaklaşımlar sonucu ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlaması beklenen şirketler açısından, kurum içi girişimcilik fırsatlarının yaratılması ve sosyal girişimler ile iş birlikleri hayati öneme sahiptir.

AMAÇLAR İÇİN ORTAKLIK

Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının gerçekleştirilmesi ancak güçlü küresel iş birlikleri ve partnerlikler ile mümkündür. Farklı toplumlar ve toplumları oluşturan bireyler ile ikisinin kesişiminde yer alan çok uluslu kurum ve kuruluşlar, “Accelerate2030” vizyonundaki bu topyekün mücadele için birlik olmalıdır. Sürdürülebilirlik son 70 yılda dünyamızın öncelik listesine yeterince giremedi ve günümüzde ağır ve geri dönülmesi zor tablo ile karşı karşıya kaldık.

Benzeri yaklaşımlardan mümkün olduğunca uzaklaşarak, sürdürülebilir kalkınmayı çoktan seçmeli bir alternatif olarak değil, hem “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarının tesisi hem de sağlıklı bir küresel ekonomi için olmazsa olmaz olarak görmeye başlamalıyız. Dünyamızın bir 70 yılı daha kaldırıp kaldıramayacağı yönündeki sorunun yanıtını gelecek kuşaklara bırakma şansımız bulunmamaktadır.

Recent Posts

  • IKEA 2030 döngüsel ekonomi vizyonu: Türkiye için ne vadediyor?
  • ESG’nin evrimi: Ricoh ve Unilever örnekleriyle sürdürülebilirliğin yeni yüzü
  • Türkiye’de her ilçeye bir gıda bankası hedefi: TİDER’den israfla mücadelede 15. yıl vizyonu
  • TÜREB, WindEurope 2025’te Türkiye’nin rüzgar gücünü tanıtacak
  • Trump’tan küresel ticarete tarife darbesi: Yeşil ekonomi ve Türkiye nasıl etkilenecek?

Recent Comments

  1. Seyfullah Pandır - Alfa Solar Enerji 2024 2. çeyrek finansal performansı
  2. Baha Ata - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  3. İbrahim Günel - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  4. Murat Türkmen - Türkiye’nin ilk yerli batarya enerji depolama sistemi
  5. Sadan KUCUKLER 0032 0476 400 480 Belcika - Türkiye’de güneş enerjisinde yeni dönem: Hücre entegrasyonu şartı ile gerçek üreticilere destek

Archives

  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Ağustos 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019
  • Eylül 2019
  • Ağustos 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Şubat 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Eylül 2016
  • Ağustos 2016
  • Ocak 2016

Categories

  • AI
  • Biyokütle
  • Elektrikli Araçlar
  • Enerji Depolama
  • Etkinlikler
  • Güncel
  • Güneş
  • Hidroelektrik
  • Hidrojen
  • Jeotermal
  • Nükleer
  • Öne Çıkanlar
  • Röportaj
  • Rüzgar
  • Sürdürülebilirlik
  • Yazarlar
  • Yenilenebilir Enerji
  • Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Endeks
  • Yeşil Haber'den
  • Yeşil İK
  • Yeşil Sanat
  • Yeşil Sözlük
  • Yeşil TV
NewsIgnifer

© 2025 NewsIgnifer - A Magrus project.

  • Bluesky
  • Facebook
  • Instagram
  • LinkedIn
  • Pinterest
  • TikTok
  • X
  • YouTube