NewsIgnifer
NewsIgnifer Menu
  • Çerezler ve Gizlilik İlkeleri
  • Checkout
  • Cookie Policy (EU)
  • Hakkımızda
  • Kullanım Koşulları
  • Login/Register
  • My account
  • Reklam & İletişim
  • Sample Page
  • Sürdürülebilirlik
  • Takip et
  • Teşekkürler
  • Yeşil Enerji, Enerji Hisseleri, Yeşil Endeks, Sürdürülebilirlik, Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Haber Ekip
  • Yeşil Haber Yazarlar
  • Yeşil Haber’de en çok okunan 100 makale
  • Yeşil Haber’de öne çıkanlar
NewsIgnifer Logo

Search

Ekonomide yerli ve milli miyiz?

Türkiye’nin büyük altyapı projelerini gerçekleştirebilmesi, dış borcunu çevirebilmesi, enerji arzını finanse edebilmesi, ödemeler dengesi ve ticaret açığını kapatabilmesi için hem ihracatını arttırıp ithalatı düşürmesi hem de büyük ölçülerde doğrudan yabancı sermaye çekmesi gerekiyor.

Aksi taktirde dünyadaki 13’üncü büyük ekonominin çarklarını döndürmek mümkün olamayabilir; bu da kuşkusuz yatırımları daha da geriletecek yeni olumsuz siyasi ve toplumsal yansımalar yaratacaktır.

Dünyada bugün sermaye sıkıntısı yok. Bank for International Settlements’e sorulursa dünyada dolaşımda toplam 5 trilyon dolar var. Daha geniş açıdan bakan CIA ise piyasada fiziki ve elektronik 80 trilyon dolar olduğunu söylüyor. Bizim için daha fazla önem taşıyan doğrudan yabancı sermaye akışları geçen yıl ciddi bir düşüşle 1.52 trilyon doları buldu. Bu yıl sonuna kadar ekonomik canlanmaya paralel 1.85 milyar doları bulması bekleniyor.

Bu yatırımlardan ABD aslan payını (311 milyar dolar) alırken Çin de geri kalmıyor (144 milyar dolar) 2017 sonu itibariyle. En fazla sermaye çekenler aynı zamanda en fazla sermaye ihraç edenler de. Sadece ABD, AB ve Japonya değil artık başta Çin ve Hindistan olmak üzere BRICS ülkeleri de sermaye kaynağı olarak sivriliyorlar. Gelişmiş ülkelere daha fazla yatırım akarken gelişme yolundaki ülkeler jeopolitik gerilimler, politika belirsizliği ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle yatırımcıların radarına daha az giriyor.

Kendi ülkesine güvenmeyen yerli yatırımcılar paralarını ülke dışına kaçırıp sonra eskiden “bıyıklı sermaye” dediğimiz yöntemlerle de ülkeye yabancı yatırım güvence ve koruması altında geri gelebiliyorlar.

Bizim gibi yerli sermayesi yetersiz, halkının tasarruf oranı düşük, dış borç yükü giderek ağırlaşan ama kalkınma için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyan ülkeler için doğrudan yabancı sermaye gerçekten de elzem. Ve de yararlı. İstediği gibi “yüksek getiri” beklentisi ile girip çıkabilen “sıcak para”ya (portföy yatırımlarına) ya da faizini ödemek zorunda olduğunuz dış borçlanmaya benzemiyor. Karı da zararı da riski de üstleniyor gelen yatırımcı. Üretim yaptığından hem büyüme ve istihdama hem de vergi gelirlerine olumlu katkılar yapıyor. Cari açığın finansmanı açısından hayati önem taşıyor. Onun için de kapsamlı risk ve fırsat değerlendirmesini yapması, başlangıçta “nazlı”, “kaprisli” olması doğal.

PEKİ BU KONUDA NEREDEYİZ?

En son uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, kurumların direncindeki süregelen kayıp ve dış şok riskinin yüksek borç ve siyasi riskler nedeniyle artması gerekçelerine dayanarak Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Ba2’ye düşürerek, not görünümünü negatiften durağana çevirdi. Böylece, Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabilir seviyenin iki not altına çekilmiş oldu. Sadece portföy yatırımcılarını değil doğrudan yabancı sermayeyi de bu kararın etkileyeceği malum.

Son yıllarda Türkiye’ye giren yabancı sermayenin önemli bölümü ya şirket ya da gayrimenkul alımları yoluyla geliyor. Hatırı sayılır bir (green field) “sıfırdan yatırım” görülmüyor. Doğrudan yabancı sermaye girişinin tatminkar olamaması, yakın coğrafyamızdaki jeopolitik risklere bağlanıyor. Yüksek rakamdaki tutarlarla ülkeye gelip uzun süre kalmak isteyen yabancı sermaye doğal olarak siyasi ve ekonomik istikrarı gözetmek isteyecektir.

Jeopolitik risklerin yanı sıra maliyet, teşvikler ve ekonomik özgürlükler gibi faktörlerde yabancı sermayenin kararında etkili. Kamu büyüklüğü, adli sistem ve mülkiyet hakları, para politikası sağlamlılığı, ticaret serbestisi ve ilgili mevzuat de gözönünde bulunduruluyor.

Yabancı sermaye ne bizim iyiliğimizi düşünen melek ne de bizi sömürmeye, dengelerimizi bozmaya çalışan şeytan. Ondan azami yararı sağlamak ülkelerin kendi elinde. Sermaye, karlılığını arttırmaya, hissedarlarına değer kazandırmaya, üretimi daha da etkinleştirmeye, siyasi etkiyi, hukuki baskıyı, düzenleyici kuralları, riskleri minimize etmeye, itibarına korumaya, rüşvet ve yolsuzluktan kaçınmaya çalışacaktır.

EKONOMİK MİLLİYETÇİLİK BATIDA YAYGIN

Politikalar, mevzuat ve teşviklerle ülkeler yabancı sermayeyi kanalize edebilirler. Özel önem atfettiği sektörleri, varlıkları koruyabilirler. Fransız hükümeti, hatırlıyorum ben hala “Zenginler Klübü” OECD’de çalışırken 2000’li yılların başında, Fransız firmalarının yabancı şirketlerce satın alınmasına güçlü şekilde direniyordu.

Gıda ve içecek şirketi Danone’un önce Japonlara, sonra da Amerikan Pepsi’ye satışına stratejik sanayii gerekçesini kullanarak geçit vermedi. Yahoo’nun Fransız Internet video şirketi Dailymotion’un yüzde 75’ini almasını da engelledi.

Aynı şekilde Trump yönetimi geçenlerde Çinli Canyon Bridge Capital Partners firmasının Amerikan teknoloji grubu Lattıce Semiconductor’ı 1.3 milyar dolara satın almasını milli güvenlik gerekçesiyle bloke etti.

Meşhur Jack Ma’nın Çinli Ant Financial şirketinin MoneyGram’ı almasına, China Oceanwide Holdings Group’un yine Amerikan sigorta şirketi Genworth Financial’ı ele geçirmesine de izin verilmedi. Daha öncesinde Çinli petrol şirketi CNOOÇ, bir Amerikan petrol şirketini yine milli güvenlik gerekçesiyle alamamıştı.

İranlılar, ihaleleri kazanmalarına rağmen havaalanı ve telekomünikasyon işlerini Türk firmalarına siyasi bir kararla vermemişlerdi. Benzeri “ekonomik milliyetçilik” karar ve engellemeleri birçok (başka ülkelerde ticaret ve yatırım liberalizasyonunu savunan) Batı ülkesinde son derece yaygın.

YABANCI SERMAYE KÜME ATLATABİLİR

Bir de milli ve yerli olduğunu söyleyen ülkelerdeki stratejik sektörlerin nasıl cömertçe uluslararası oyunculara açıldığına, milli-yabancı dengesinin bankacılıkta, sigortacılıkta, savunma sanayiinde, gıda ve içecekte bozulduğuna bakmak lazım.

Kaliteli, yani sıfırdan tesis inşa eden, ileri teknoloji ve elverişli finansman getiren, yetenekli işgücü yetiştiren, istihdam sağlayan, dış bağlantılarını da ülkeye taşıyan, katma değer yaratan yabancı sermayenin tabii ki başımızın üzerinde yeri var.

Gerekiyorsa teşvikler de sağlanarak. OECD Uluslararası Yatırım Başkanı olarak 2000-2005 arası dünyanın her yerinde bu tezi geliştirdik savunduk, Çin’den Brezilya’ya, MENA’dan Güneydoğu Avrupa’ya destek verilmesinin öncülüğünü yaptık. Bu konuda best practice’ler geliştirdik.

Yani, uygun iklimin yaratılması yoluyla cezbedilmesi, siyasi maharet sergilenmesi ve akıllıca kullanılması halinde yabancı sermaye bize küme atlatmada önemli katkı sağlayabilir.

Bu yazı ilginizi çektiyse Her alanda ‘yeşillenme’ sürecine girdik! yazısı da ilginizi çekebilir.

Recent Posts

  • IKEA 2030 döngüsel ekonomi vizyonu: Türkiye için ne vadediyor?
  • ESG’nin evrimi: Ricoh ve Unilever örnekleriyle sürdürülebilirliğin yeni yüzü
  • Türkiye’de her ilçeye bir gıda bankası hedefi: TİDER’den israfla mücadelede 15. yıl vizyonu
  • TÜREB, WindEurope 2025’te Türkiye’nin rüzgar gücünü tanıtacak
  • Trump’tan küresel ticarete tarife darbesi: Yeşil ekonomi ve Türkiye nasıl etkilenecek?

Recent Comments

  1. Seyfullah Pandır - Alfa Solar Enerji 2024 2. çeyrek finansal performansı
  2. Baha Ata - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  3. İbrahim Günel - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  4. Murat Türkmen - Türkiye’nin ilk yerli batarya enerji depolama sistemi
  5. Sadan KUCUKLER 0032 0476 400 480 Belcika - Türkiye’de güneş enerjisinde yeni dönem: Hücre entegrasyonu şartı ile gerçek üreticilere destek

Archives

  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Ağustos 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019
  • Eylül 2019
  • Ağustos 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Şubat 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Eylül 2016
  • Ağustos 2016
  • Ocak 2016

Categories

  • AI
  • Biyokütle
  • Elektrikli Araçlar
  • Enerji Depolama
  • Etkinlikler
  • Güncel
  • Güneş
  • Hidroelektrik
  • Hidrojen
  • Jeotermal
  • Nükleer
  • Öne Çıkanlar
  • Röportaj
  • Rüzgar
  • Sürdürülebilirlik
  • Yazarlar
  • Yenilenebilir Enerji
  • Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Endeks
  • Yeşil Haber'den
  • Yeşil İK
  • Yeşil Sanat
  • Yeşil Sözlük
  • Yeşil TV
NewsIgnifer

© 2025 NewsIgnifer - A Magrus project.

  • Bluesky
  • Facebook
  • Instagram
  • LinkedIn
  • Pinterest
  • TikTok
  • X
  • YouTube