NewsIgnifer
NewsIgnifer Menu
  • Çerezler ve Gizlilik İlkeleri
  • Checkout
  • Cookie Policy (EU)
  • Hakkımızda
  • Kullanım Koşulları
  • Login/Register
  • My account
  • Reklam & İletişim
  • Sample Page
  • Sürdürülebilirlik
  • Takip et
  • Teşekkürler
  • Yeşil Enerji, Enerji Hisseleri, Yeşil Endeks, Sürdürülebilirlik, Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Haber Ekip
  • Yeşil Haber Yazarlar
  • Yeşil Haber’de en çok okunan 100 makale
  • Yeşil Haber’de öne çıkanlar
NewsIgnifer Logo

Search

Türkiye-AB üyeliği

Böyle giderse AB rüyası bitebilir

İçinde yaşadığımız kritik dönemde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin yönetimi çok zor. Hem Ankara tarafı hem de Brüksel cenahında ilişkiler çoktan rayından çıkmış görünüyor.

12 Temmuz’da Brüksel’de katıldığım Türk-AB ilişkilerinin geleceğine dair European Policy Center toplantısında verilen mesaj son derece açık idi: “Şayet ilişkilerin yeniden toparlanması ve rayına oturması isteniyorsa neler yapılması gerektiği belli; yani, top önemli ölçüde Ankara’nın sahasında. Brüksel, özellikle de siyasi Brüksel, son darbeyi vuran taraf olmaktan özenle kaçınıyor”.

Bu işin şakası yok. Yarım yüzyıllık kazanım ve bağlar, şayet mevcut gidişat ciddi şekilde dönüştürülemez ve karşılıklı doğru adımlar atılmazsa, bütünüyle heba olabilir. Sanıldığı gibi Türkiye’nin kendisine alternatif olarak oluşturmaya çalıştığı Rusya, Çin, Hindistan, Körfez ülkeleri bu geniş kapsamlı ilişkinin alternatifi değil. AB, hem yanıbaşımızdaki komşumuz hem de ekonomik bakımdan “olmazsa olmaz” bir ticaret, yatırım, teknoloji, finansman ve turizm ortağımız. Aynı zamanda beğenelim ya da beğenmeyelim bir medeniyet projesi.

HİÇBİRİ AB’NİN YERİNİ ALAMAZ

Ne Şangay Beşlisi ne Avrasyacılık AB ile ilişkilerimizin yerini alabilir. Trump yönetimindeki ABD de Ankara için umulduğu gibi güçlü bir Atlantik ötesi ortak olarak ikame edici olamayacağını gösterdi. Türk-Rus ilişkilerindeki hassas denge satranç ustası Putin’in direksiyonunda Moskova lehine kıvrılıyor sürekli. Çin nalıncı keseri gibi hep kendisine yontuyor. Bu ortaklıkların hepsinin değeri, yeri ayrı. Birbirinin tamamlayıcısı olarak görülmeli, alternatifi olarak değil.

Dünyanın ekonomik, güvenlik ve teknoloji patronları belli. Görünür gelecekte de değişmesi beklenmiyor. Halihazırda Çin, 21.3 trilyon dolarlık ekonomik hasıla ile, dünyanın en büyük ekonomisi. Onu, 19.2 trilyon dolarla Avrupa Birliği izliyor. ABD ise, 18.6 trilyon dolarla üçüncü sıraya gerilemiş durumda. Dördüncü büyük küresel ekonomi Hindistan (8.7 trilyon dolar), beşincisi Japonya (4.9 trilyon dolar). AB’nin en güçlü ekonomisi Almanya 3.9 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahip. Rusya, son yıllarda ekonomisinden ziyade dünya pazarlarına sunduğu hammadde, enerji ve askeri pazuları ile etkili bir oyuncu olarak sivriliyor.

Hiçbir dönemde ülkemizin dış menfaatlerinin bu kadar yoğun şekilde iç politika hesaplarına kurban edildiğini, bu kadar çok ülke ile çatışma ya da gerilim içinde olduğumuzu, kuşatılmış duygusu yaşadığımızı görmemiştik. Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı, Avrupa’da yükselen yabancı düşmanlığı, bizi kıskanan, bölmek isteyen karanlık güçler üzerinden kurgulanan siyasi söylemler, AB liderlerinin empati eksikliği, kendi dar çıkarlarına odaklanmaları nedeniyle ilişkilerimiz, menfaatlerimiz ciddi ölçüde zedelendi, zehirlendi.

TÜRKİYE’Yİ SİYASETEN DÖNÜŞTÜRMEK İSTEDİ

Zaten ağır aksak yürüyordu tam üyelik müzakereleri ve kimse de görünür gelecekte nihai hedefe ulaşılacağına inanmıyordu. Aldatmaca iki tarafın da işine geliyordu. Sadece Ankara’nın ev ödevlerini yapmaması nedeniyle değil Türkiye’ye karşı dürüst olunmadığı, AB siyasal geleceğini ve adaylığımızı gerçekçi bir çerçevede konumlandırmadığı, münhasıran iç sorunlarına odaklandığı, ayrıca Türkiye’yi katı koşullarla siyaseten dönüştürmek istediği, liderlik düzeyinde kişisel sorunlar yaşandığı için de bu noktaya savrulduk. Avrupa’dan uzaklaşma ve “yeni Türkiye” inşa etme projesine hız verdi, Avrupa’ya tepkisini haklı gösterdi geniş kitleler nezdinde.

Önümüzdeki dönemde ilişkiler kopar ya da daha da gerilerse ileride tekrar bugünkü düzeyine çıkartılabilmesi hayli meşakkatli olacak. Avrupa’da yaşayan 5 milyonu aşkın vatandaşımız gelişmelerden çok olumsuz etkileniyor. “Rehine”, “araç” olarak görülmeleri yüzünden zaten yaşadıkları ülkelerde sıkıntıda olan vatandaşlarımız, hangi siyasi görüşe sahip olurlarsa olsunlar, daha da riskli bir duruma geldiler. Kriz zamanla geçebilir ancak oralardaki vatandaşlarımız için bunun izleri kolay kolay silinmez.

Dışarıdan bakınca, böylesine sert söylemler kullanılması hayra alamet değil; Türkiye’nin üyelik müzakerelerini sonlandırmaya hazırlandığı görüşü ağır basıyor.  Lakin, Ankara tek taraflı bir karar alarak bu tarihi yanlışın sorumluluğunu üstlenmek istemediği için hükümet söylem ve kararları ile adeta AB’yi bu yönde karar almaya zorluyor gibi.

Gelinen noktada hasar kontrolü için çok umutlu değilim ama ilk adım, yeni krizlerden kaçınmak için soğukkanlı davranılması, çatışmacı dilden uzaklaşılması ve yakın gelecekte gerçekleşme şansı olmayan tam üyelik müzakerelerini şimdilik güvenli bir limana demirleyip çabuk ve sorunsuz ilerleme kaydedebilecek “kazan-kazan” alanlar üzerine yoğunlaşılması.

BUGÜNLERİ BİLE MUMLA ARAYABİLİRİZ

Aslında Birleşik Krallık ile Brexit müzakereleri, Ankara ile Brüksel arasında yeni Avrupa mimarisinde daha yakın, daha iyi tanımlanmış ve daha dürüst bir ilişki için fırsat oluşturabilir. Bunun, gevşek, çok vitesli bir AB üyeliği anlamına gelip gelmediğini, şimdiye kadar modası geçmiş gümrük birliğinin ötesinde ama tam üyeliğin biraz gerisinde nev-i şahsına münhasır (sui generis) bir statü mü olacağı önümüzdeki iki yıl içinde Londra ile müzakerelerin nasıl süreceğine de bağlı.

Ortak gündemimiz yeterince kabarık: Terörle mücadele, Suriye’deki savaşı sona erdirme, göç akımlarını yönetme, güvenlik işbirliği, enerji ikmal güvenliği, Gümrük Birliği’nin değişen koşullara uyum sağlayacak, tarım ve hizmetleri de içine alacak şekilde modernizasyonu, kültürel ve eğitim çalışmalarının derinleştirilmesi, bilim ve teknoloji projeleri gibi.

Yılan hikayesine dönen vizesiz dolaşım hakkının tanınması konusunda da gecikmeksizin bir orta yol bulunmalıdır. Ukrayna, Gürcistan ve Umman’a bile tanınan bu hakkın Türkiye gibi en eski tam üyelik adayına verilmemesi kabul edilemez. Kıbrıs sorununun çözümünde yine masadan kalkan taraf Rumlar oldu ve son şans da harcandı. Ankara, artık adada hem kendi hem de Kıbrıslı Türklerin hak ve menfaatlerine uygun bir çizgi izleme konusunda kendisini serbest hissetmeli.

Türkler arasında cazibesini yitiren üyelik havucu ile sopa gösterme devrinin kapandığı kabul edilmelidir. Tam üyelik, gelecekte başka iktidarların ve konjonktürlerin işi artık. On yıllardır süregiden, karşılıklı hayal kırıklıkları yaratan yalanları öldürüp ilişkileri gerçekçi ve gelecek perspektifi açık – zorlukla elde edilmiş tam üyelik kazanımlarını çöpe atmayan – yeni bir temele oturtmak gerekiyor. Aksi taktirde bugünleri bile mumla arayabiliriz bu gidişle.

Recent Posts

  • IKEA 2030 döngüsel ekonomi vizyonu: Türkiye için ne vadediyor?
  • ESG’nin evrimi: Ricoh ve Unilever örnekleriyle sürdürülebilirliğin yeni yüzü
  • Türkiye’de her ilçeye bir gıda bankası hedefi: TİDER’den israfla mücadelede 15. yıl vizyonu
  • TÜREB, WindEurope 2025’te Türkiye’nin rüzgar gücünü tanıtacak
  • Trump’tan küresel ticarete tarife darbesi: Yeşil ekonomi ve Türkiye nasıl etkilenecek?

Recent Comments

  1. Seyfullah Pandır - Alfa Solar Enerji 2024 2. çeyrek finansal performansı
  2. Baha Ata - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  3. İbrahim Günel - Metan emisyonlarını azaltan teknolojiler: Uydu ve iş birliğinin gücü
  4. Murat Türkmen - Türkiye’nin ilk yerli batarya enerji depolama sistemi
  5. Sadan KUCUKLER 0032 0476 400 480 Belcika - Türkiye’de güneş enerjisinde yeni dönem: Hücre entegrasyonu şartı ile gerçek üreticilere destek

Archives

  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Ağustos 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019
  • Eylül 2019
  • Ağustos 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Şubat 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Eylül 2016
  • Ağustos 2016
  • Ocak 2016

Categories

  • AI
  • Biyokütle
  • Elektrikli Araçlar
  • Enerji Depolama
  • Etkinlikler
  • Güncel
  • Güneş
  • Hidroelektrik
  • Hidrojen
  • Jeotermal
  • Nükleer
  • Öne Çıkanlar
  • Röportaj
  • Rüzgar
  • Sürdürülebilirlik
  • Yazarlar
  • Yenilenebilir Enerji
  • Yeşil Ekonomi
  • Yeşil Endeks
  • Yeşil Haber'den
  • Yeşil İK
  • Yeşil Sanat
  • Yeşil Sözlük
  • Yeşil TV
NewsIgnifer

© 2025 NewsIgnifer - A Magrus project.

  • Bluesky
  • Facebook
  • Instagram
  • LinkedIn
  • Pinterest
  • TikTok
  • X
  • YouTube